Pazartesi günü gayet mutlu,yoğun,planlı programlı başladım günüme.Yürüyüş,ardından pilates,ardından ütü,yine çamaşır yıkama,evi temizleme işleri,araya giren(sanki akşam buluşmıyacakmışız gibi uzun sayılabilecek ) telefon görüşmesi derken saati 4 ettim,duş alıp hazırlanıp 5'te evden çıkıp 17:26 trenimi yakalayıp 18:10'da Oxford Circus'da Serap'ımla buluşup bizim için yer ayırrtığı restoranda 18:30'da oturuyor olacağız,planım şahane,işe böyle organize gidiyorum genelde.
Bir de bugünü iple çekiyorum ki,elbise opsiyonlarımı koymuşum aklıma,birinden biri muhakkak OLACaK!!!
Ben tabii arkadan uzun fermuarları olduğunu unutuyorum,fermuarlarını çekemiyorum tek başıma,stres oluyorum,puantiyeli eteğimi giyeyim diyorum ilk kez,geçen sene alınmış,8 beden etek,zorlamışım girmişim o zaman,ne de olsa pılates -yoga inceltir diye güvenmişim ama işte ben incelmemişim,en azından yeterince...
Aynen yukarıda gördüğünüz gibi bırakıp bana olmayanları,iş görüşmesine giderken giydiğim siyah elbiseye kalıyorum,arkadan tek düğmeli.Ben yazın,hele ki güneşli sıcak günde yaş aldıkça siyahtan tiksinmiş insanım...:(
Ben boğuşurken kendimle ve elbiselerde saat uçmuş gitmiş,elbiseye en uygunsuz,elime kolay gelen biraz büyükçe ama sanki asortikçe çantamı hazırlayıp içine kırmızı oje,Ruj,kitap cüzdan vs koyuyorum.Oje sürmemiştim çünkü babet giyip kolaya kaçacaktım,uzun yıllardır acıtsa da öldürmeyen ayakkabılarımı elime aldım,ayağıma parmak arası terlıklerimi taktım ve fırladım.Yarım saatten az zamanda istasyonda olmalıydım.
Yolun yarısını hızla yürüdüm yarısını son anda atladığım otobüs ile tamamlayıp istasyona vardım.
Treni beklerken,nerdeyse 10 dk önce varmışım,merdiven dibinde ayak tırnaklarımı boyadım.
Tren varınca da en sakin(tekerlekli sandalyeler ya da bebek arabaları için ayrılmış bölümde,katlanan koltukların olduğu kısımda koltuğu açtım ve oturdum) yerde,bisikletçi hatunun karşısına kuruldum,etrafı sakin bularak el tırnaklarımı da boyayayım bari dedim. Karşımdaki hatun ayakkalanınca kesin söylenicek dedim ki inecekmiş kendisi.
Eee başlayınca bitir Sibel dedim,rujumu da sürdüm.Karşımdaki horlayarak uyuyan Hintlı'ye dönüştü.Ben tam takır hazır olarak indim London Bridge'de.
Trende makyaj yapan hatta elinde cımbızı olan nice hatun gördüm.Trenleri artık ikinci evi olarak gören ben ise ilk defa böyle birşey yaptım.
Ayakkabılarımı da Oxford Cırcus kenarında giydim,terlikleri de çantama sıkıştırdım. Serap'ım kavuşmuş olarak restoranın yolunu tuttuk,Oxford Cırcus cehennemini yararak.
Bana dünkü Halim çok komik geldiği için,unutulmaz kılmak adına başta kendim için anlattım.
Her zamanki gibi,sevmediğim kıyafet içinde olmuş olsam da,şahane bir akşam geçirdim. Gurme olsam,son yemeğimi şeçmem gerekse işte aynen o yemeği seçerim.Sebzeli pay,ağızda dağılan kuzu eti,mis patates püresi,artizan ekmek,kokteyl,üstüne krem brule midemi,gözümü gönlümü mest etti,tekrarı olsun yine isterim.Fotoğraflar çok iyi çıkmadı,çıkanları Teşekkür Cuma'sında paylaşacağım :)
Bundan böyle sırtı fermuarlı elbise çok özel olmadıkça almıyorum.
Hep söylüyorum kırmızı Ruj-oje ve inci benim için her zaman dolabımın da makyaj çantamın da 1 numarası olarak kalıcak.
Şunun şurasında kafede çalışıp da kırmızı Ruj süren,hala Kırmızı Ruj Cuma'sı adı altında anılan kaç kadın var ki?
Sür sür bitiremediğim makyaj malzemelerim var benim:)
Sevgiyle kalın.Okuduğunuz için teşekkürler. Süper bir hafta olsun;)